Lilypie First Birthday Şeritler

25 Aralık 2010 Cumartesi

Defnecik emekliyor!

Defneciğim 9. ayını sürerken yerlerde de sürüklenmesi devam ediyor. Bugün epey emekledi. İlk sözcükleri baaabaa baa baaa ve mamaamamaa! :o) Sanırım babasına ve boğazına pek düşkün olacak! :)
Çok yorgun olduğum için daha fazla yazamayacağım, kafamı toparlamam çok zor!

12 Aralık 2010 Pazar

Minnoşumun ilk karı! (gecikmeli bir yazı!)

Bu yılın ve de minnoş kızımın ilk karı fena yağdı! Uzun bir süredir kış geç gelir, yılbaşında kar yağmaz, bahar da geç gelirdi. 2 gündür yağan kar Ankara'yı pofidik kara bürüdü. Hava da epey soğuk, evde bile çok üşüyorum. Cumartesi sabahı minnoşumla karın yağışını izledik. Oy tatlı kuzum benim! Yaklaşık bir haftadır daha bi tatlı oldu! babababa hecesini diline pelesenk etti. Yaklaşık 10 gündür de dört ayak üstünde duruyor, iki dizini hop diye yavru tavşan gibi öne zıplatıyor sonra da tatlı tatlı yaylanıyor minnoş poposuyla! Oyyyyy pek tatlı oluyor öyle! Henüz emeklemeye dair bir gelişme yok, yaylanıyoruz biz! :) Fındık kızım sırt üstü yatıp ayaklarını yukarı kadar kaldırıp pat pat yere vurmaya da bayılıyor ve tavana bakıp kıkır kıkır gülüyor!
Tabii bir de sürekli beni istemeleri var ki bu hem güzel hem de çok sıkıcı ve de boğucu! Daral geliyor bazen, "off!" diyorum, bazen kızıyorum da sonra öyle tatlı tatlı bakıyor ki özür diliyorum minnoşumdan, öpüp kokluyorum onu! ooyy kuzuuum!

5 Aralık 2010 Pazar

Düz Liseler Anadolu Lisesi Olacakmış!

Ben anlamıyorum bu zihniyeti! Ne yani şimdi ad değiştirildiğinde kalite yakalanmış mı olacak? Düz liselerde kaliteli eğitim verilsin, eğitim ortamları çağdaş hâle getirilsin, dersler verimli geçsin, "yabancı dil eğitimi" -yabancı dilde eğitim değil!- hakkıyla verilsin, sınıf mevcutları belli bir sayının üzerine çıkmasın ... Elbette bunlar beklenen şeyler. Ama adı üstünde olan Anadolu liselerinin niteliği de bozulmasın. Son yıllarda sanki pek çok Anadolu lisesi kalitesinden, öğrenci ve eğitimci profilinden uzaklaşmaya başladı gibi bir izlenim var bende. Ve kesinlikle Anadolu öğretmen liseleri yeniden canlandırılmalı. Ben Hasanoğlan'da ilk göreve başladığımda Hasanoğlan Atatürk Anadolu Öğretmen Lisesinde de görevlendirilmiştim. Ve kesinlikle orada daha mutluydum. Benim çalıştığım zamanda da eski hâlinden eser yoktu ama yine de iyi bir eğitimin verildiğinden şüphem yoktu. -Arada böyle öğretmen, öğrenci ya da yönetici mi olur dediğim kişiler de yok değildi hani!-
Okulun ilk kuruluş ve parlak yıllarında öğrenciler kendi sıralarını ağaç atölyesinde kendileri yaparmış, müzik derslerinde keman eğitimi bile verilirmiş; hatta Âşık Veysel müzik dersi vermiş, ne harika! Köy enstitüleri ülkenin kalkınmasında en önemli rolü oynayan kurummuş o vakitler. Köylerde yaşayan, yetenekli ve zeki çocukların çok yönlü bir eğitimle donanarak kendileri gibi bireyler yetiştirmek üzere köylerine dönebildiği güzel, umutlu günler... Şimdi hayal gibi!
Ben orada çalışmış olmaktan dolayı son derece gururluyum. Keşke şimdi tüm okullar bu kalitede olsa...


İzlemediyseniz mutlaka izleyin! Ah, lütfen zamanınızı ayırın ve sonuna kadar izleyin.




21 Kasım 2010 Pazar

DEFNECİK NELERİ SEVİYOR, NELERİ SEVMİYOR?

Kucakta hop hop hoplatılmayı çok seviyor, kıkır kıkır gülüyor!
Eti Cici Bebeli kayısı püresini pek severek yiyor!
Eti Cici Ekmeği kıtır kıtır yemeyi çok seviyor ve yerken de keyifli keyifli mırıldanıyor!
Oyuncak cep telefonunu yemeyi çok seviyor!
Mama önlükleriyle oynamayı seviyor!
Pilav yemeyi, yoğurt yemeyi sevmiyor! :(
Üstünün değiştirilip giysi giydirilmesini sevmiyor, ağlıyor kısa süreli!
Bıcı bıcı yapmayı seviyor! :)
Kabak seviyor!
Sabah uyandığında onunla konuşulmasını seviyor!
Pencereden bakıp "güle güle kuşlaaar!" diyerek el sallamayı çok seviyor! :))
Parıltılı takılara bayılıyor!
Dışarıda gezinti sırasında ağaçların yapraklarının hışırdamasını çok seviyor!
Beceremese de su içmeyi seviyor!
Emziksiz uyumayı sevmiyor!
Kumaş kitaplarını seviyor!
Aydınlatmalara bakmayı seviyor!
Aynada kendine bakmayı seviyor! :)
Muz yemeyi seviyor!



20 Kasım 2010 Cumartesi

Blogdan Fotoğraflarımı Sildiğim için Fotoğraflı Yazılar Artık Çok Renksiz!

Linkli yazılarım fotoğraflı görünse de fotoğraflar yok. Ne yazık ki fotoğrafları silmiştim. Blogcu Anne'nin yazısından dolayı ben de sileyim bir önlem olarak demiştim. İşgüzarlık mı yaptım ne? :(

18 Kasım 2010 Perşembe

Her Şey Zamanla...

Defnecik 7 ayını tamamladı, 8'den gün almaya başladı bile. Artık kendi kendine düşüp yumuş yumuş olmadan oturabiliyor! Kendi kendine uzunca kalıp oyuncaklarıyla oynuyor, keyifli keyifli çığlıklar, gülücükler atıyor, konuşuyor dili döndüğünce. Ne güzel! Her şey zamanla kendiliğinden nasılsa oluveriyor ve biz de bu doğallıkta hayret bile edemeden yeni gelişmeleri seyrediyor ve mutlu oluyoruz. Ne zaman bizi algılayacak, ne zaman gülücük atacak, ne zaman konuşacak, oturacak, yürüyecek, yemek yiyecek derken hepsi oluveriyor işte. Zaman çook çabuk geçip gidiyor. Hem zamanın elimizden su gibi akıp gitmesinden yana veryansın ediyorum hem de günleri, haftaları, ayları kovalıyorum yeniden bahar gelsin, kızım 1 yaşını tamamlasın, ben başvuruda bulunacağım okullardan kabul onayı alayım, falan feşmekan istiyorum.

11 Kasım 2010 Perşembe

AAAH, MAZİ!

Canım Çakılcım zamane çocuklarından dem vurmuş yazısında http://cakiltasi.blogspot.com/2010/11/coluk-cocuk.html. Ben de kendi kendimi sobeledim işte. Bizde zamanında zamane çocukları, gençleri idik. Şimdi ihtiyarlar gibi konuştum ama öyle. Yeni nesil her şeye internet yoluyla kolayca ulaşabiliyor, hayatları boyunca edindikleri arkadaşlara eğer isterlerse internet aracılığıyla ulaşabiliyor diyor yazısında Çakılcım. Ve belki de ellerindeki bu kolaylık onlar için çook sıradan. Bizse Facebook aracılığıyla ilk ve ortaokul arkadaşlarımıza ulaşabilmenin hazzını yaşıyoruz. Bence çocukluğumuzda her şeye sahip olunamayacağını bilerek yetiştirildiğimiz için bize elimizdeki nimetler çok kıymetli geliyor ve onların değerini daha iyi biliyoruz. Evet biz derece derece bile olsa elindekiyle yetinmeyi bilen bireyleriz. Ve bu da çok önemli çünkü azla yetinmeyi de biliyor ve en küçük şeyle bile mutlu olabiliyoruz. Şimdiki çocuklar ve hatta lise, üniversite çağındakiler bile tüm istedikleri yapılsın ama biri olmasın kıyameti koparabiliyor, lanet okuyabiliyor, çevredekilere kan kusturabiliyorlar. Ve her şeye sahip olmanın lüks değil doğal olduğunu düşünüyorlar. Bu yüzden bazıları ebeveynlerinin kendilerinin kulu kölesi olduğunu sanıyor.
Bizse anne babalarımızdan çekinir, onların bir bakışıyla gerekirse hizaya gelirdik. "Yok"un ne demek olduğunu anlardık. İstediğimiz şey alınmıyor diye ortalığı ayağa kaldırmazdık, zaten istemezdik de.
Zamane gençleri ile aramızda sanki çoook uzun yıllar varmışçasına uçurum var. Arı Fen'de çalışırken bir gün, derste okuduğum bir metni yarıda kesip öğrencilerin 4-5 kişilik gruplar hâlinde tamamlamalarını istedim. Bir öğrencim 1970'li yıllardaki hem de ücra bir köyde geçen öyküyü tamamlarken cep telefonundan söz etmiş. Dedim, ne cep telefonu o yıllarda kentlerde bile kamu kuruluşları haricinde telefon hemen hemen yoktu. Çocuk "E insanlar neyle haberleşiyordu?" demez mi? 80'lerde apartmanda ilk zamanlar sadece bizde telefon vardı ve komşular ihtiyaç olduğunda gelir konuşurlar, telefonun altına da bir miktar para bırakırlardı ayıp olmasın diye dediğimde hepsi çok şaşırmıştı. Biz de ilkel devirlerde, yokluk yıllarında yaşamadık ama şimdikinden çok farklıydı her şey. Ama güzeldi de. Sokaklarda üç beş tane araba vardı. Her mahallede harika paskalyaları olan, top top dondurma satılan fırın-pastahaneler olurdu. Ramazan'da pide kuyruğuna girmek bile pek keyifli olurdu. Cola piyasada azdı, çok az içilirdi, belki sadece yılbaşı gibi özel günlerde... Cips, hamburger, ıvır zıvır yoktu. Bizim için abur cubur eti balık kraker, badem krakerdi! :)) Ne günlerdi! 45'lik longplaylerin dinlendiği pikaplar vardı, boğaza mutlaka yapışan leblebi tozu vardı, horoz şeker, Nestle parmak çikolata vardı. Ayağımızda çevirdiğimiz toplar vardı, elde anlamsızca çevirdiğimiz şakşaklar vardı. Aaahhh, daha neler vardı! Eskiyi hatırladıkça iyi kötü her şeyiyle sahipleniyorum, çünkü güzeldi bea!

9 Kasım 2010 Salı

Miniklere Ayva Tatlısı!

Minnoşa sebze ve meyveleri şipşak püre yapmak için pürematik denen aletten almıştım. Ve fakat muzdan gayrı meyveyi ezemedim. Aletin paketinde elma da görününce aldandık belki de. Elma sert geldi. Sevgili Banu da bundan muzdarip olunca... Hemencik miniklere ayva tatlısı tarifi oluşturdum.


Malzemeler
yarım ekmek ayva
haşlamak için az miktarda su
1 tatlı kaşığı pekmez
1 tatlı kaşığı toz ceviz

Yapılışı
Ayvamızı alıyoruz, birkaç küçük parçaya bölüp az miktardaki suyumuzda haşlıyoruz. Haşlarken ayvanın çekirdeklerini de suya atmayı ihmal etmiyoruz. Haşlanan ayvamızı pürematiğimizin içine koyup ezdikten sonra üzerine pekmez ve toz hâline getirdiğimiz cevizimizi katıyor miniklere yediriyoruz. Afiyet olsuuunn!

7 Kasım 2010 Pazar

Tay Tay!

Dün minnoş kucağımdayken tay tay durdu. Şimdi Bülocumla konuşurken biraz önceki uykumda sanki rüyada gördüğümü sandım ama gerçekmiş! :)))

5 Kasım 2010 Cuma

Anne-Baba-Çocuk Blogları “Mim” Soruları

Pratik Anne'nin bloğunda gördüm ve Özgüranne'nin başlattığı bu sobelemeye ben de katılmak istedim. Blog yazarlığı ve anne-baba-çocuk blogları üzerine bir araştırmaya katkı işte. Bayılırım anketlere! Siz de bu soruları yanıtlayıp aşağıdaki adrese sayfanızın linkini ya da cevaplarınızı yollayın anacım!
annebabacocukbloglari@gmail.com

1. Bir zamanlar “bebek günlükleri” vardı. Sizce bloglar onların yerini aldı mı?
Olabilir. Okul yıllarımda günlük tutardım ben. Onun devamı gibi bir şey oldu benim için.

2. Blog yazarlığı ebeveynlik tarzınızı etkiliyor mu? Nasıl?
Blog yazarlığı ebeveynlik tarzını etkilemiyor ama katkıda bulunuyor diyebilirim. Pek çok konuda bilgi ve deneyimi paylaşıyoruz burada tanıdık tanımadık kişilerle. Ya da evet belki de daha araştırmacı anne ve babalar oluyoruz bu bloglar sayesinde. :)

3. Anne-baba-çocuk blogları blog dünyasını etkiliyor mu? Nasıl?
Mmm bu soruyu anne-baba-çocuk blogları dışında blog tutanlara sormak icap eder.

4. Çocuk büyütmekle ilgili olarak, bloglar olmasaydı kesinlikle farklı davranırdım dediğiniz bir şey var mı?
Belki henüz bunu söylemek benim için biraz erken.

5. Anne-Baba olmak meslek mi yoksa üstlendiğimiz toplumsal rollerden biri mi?
Toplumsal rol olmaması gerekir diye düşünüyorum. Yoksa belli kalıplar altında sıkışır kalırız. Anne-baba olmak zor zanaat! :)

6. Anne-baba-çocuk blogları, babaları nasıl etkiliyor?
Sadece eşim üzerinden konuşabilirim, geneli hakkında bir izlenimim yok. Eşim yazmaya ara verdiğimde beni uyarıyor. Benim bloğum üzerinden gezdiği zaman diğer blog yazarlarına özellikle çizim dünyasında çalışan anne-babaların bloglarına hayran kalıyor. Bu konuda beni desteklemesi çok hoşuma gidiyor.

7. Bloglar yoluyla gerçekleşen bilgi ve deneyim aktarımı büyükanne-büyükbabaların bilgi ve deneyimini değersizleştiriyor mu?
Onların bilgilerinin ne kadar değerli olduğunu sonradan anlıyoruz zaten ama zamna içnde bazı şeylerin ne kadar yanlış yapıldığını ve aktarıldığını öğreniyoruz. Sadece büyükler değil doktorlar arasında bile çok zıt bilgilere sahip olanlar yer alıyor ne yazık ki bu da bilgi kirliliği de yaratmıyor değil. Her blog yazarının dediğine de güvenmemek gerek. Bu iş biraz da iç sesi dinlemeye bakıyor.

8. Anne-baba-çocuk blogları sözkonusu olduğunda, blog yazmayı daha ne kadar sürdürmeyi düşünüyorsunuz?
Ben önce gördüklerim, gezdiklerim, yediklerim, düşündüklerim vs. üzerine yazıyordum, kızıma hamile olduğumu öğrendikten sonra bloğumun içeriği de değişiverdi. Yazabildiğim kadar...

9. Yazdığınız blog kapansa ya da kapatılsa bloglar yoluyla kurduğunuz sosyal ilişkiler devam eder mi?
Büyük çoğunluk tanıdık insanlar zaten.

4 Kasım 2010 Perşembe

Blogumda Defneciğime ve bize ait tüm fotoları sildim! :((

Sanırım Defneciğime ve bize ait tüm fotoları sildim. Çok üzgünüm ama Blogcu Anne'nin sayfasında okuduklarım beni dehşete düşürdü ve paniğe kapıldım. Hasta ruhlu birtakım insan müsveddeleri (burada kullanmaya bile dilim varmıyor) kötü amaçları için kullanabiliyormuş fotoğrafları. Olur ya da olmaz ben önlemimi alayım da. Umarım benim silmem yeterli olacaktır. Ve umarım herkes bu konuda gerekli önlemi alır. Yetkililer de gerekeni yapar!

Çocuk istismarına hayır!

18 Ekim 2010 Pazartesi

Haammmm!

Mini minnoşum bu sabah kahvaltısını güzelce yaptı. Yine ayvalı ıhlamurda yumuşattığım cici bebe ve birkaç kaşık da pınar beyaz. Öğlen haşlanmış havuç ve kabak, çok az da olsa başarıyla mayaladığım yoğurttan yedi. Yemekten sonra biraz yeşilliklerde dolaştık, çarşıya kadar gittik geldik; güneşli, ılık ama rüzgârlı olduğundan kısa kestik gezintimizi. Bakalım kara kış günlerinde ne yapacağız? Kar, buz, ayaz, yağmur, çamur olmazsa minnoş kızımla yeşilliklerde gezelim istiyorum. Kısacık gezintimizden sonra eve geldiğimizde fındık kızımı emzirdim ve o da hemencik uyudu. 2 saatlik uykusundan sonra kalktığında saat zaten 18.30 olmuştu. Meyveyi verememiş oldum. Akşam Defneciğimizle hep birlikte yemek yedik. Kendimize diye yaptığım sarı mercimek çorbasından bol kekikli (Doktorumuz "Bol nane ve kekik katın yemeklere." dedi.) ,tuzsuz olarak içirdik, birkaç kaşık da taze fasulye yedirdi babacığı. Bu arada taze fasulyeyi dana eti ve kemikli etle pişirdim, onun suyundan da çorbaya kattım. Çorbaya iyi ki yağ katmamışım; çünkü çok yağlı oldu; ama lezzetliydi. A bir de soğansız yapıyorum ben artık mercimek çorbasını, hiç gerek yok, çok leziz oluyor.

Nazar değmesin ilk kez tatmasına rağmen hepsini afiyetle "haammm" yaparak yedi fındık kızım. Bakalım böyle devam edecek mi?

16 Ekim 2010 Cumartesi

Cici Bebeli Kahvaltılar Bizi Bekler!

Dün mini minnoşum 6 ayını doldurarak yarı yaşını tamamladı çok şükür. Geçen hafta içinde iki gün burnu aktı, sürekli hapşırdı, gözleri kızardı, sulandı ama çok şükür atlattı. Şimdi ben biraz şifayı kaptım sanırım. Ama minnoşumdan geçtiyse bana bi şeycik olmaz onun mikrobundan! :)
Hafta içi 3-4 gün akşam uykuya yattıktan 1 saat sonra cin gibi kalkıyor, gülücükler, kıkırdamalar, çılgınca çığlıklarla bizi şaşırtıyor, sonra da gece 11 sularında uyuyor. İlk arkadaşımız Kaaniko'da da aynı zamanlarda aynı şeyler olmuş. Bülocum şakayla karışık bu iki minnoşun ruh eşi olabileceklerini söylüyor, ben de ciddiye alıyorum. :)) Çünkü daha bunun gibi birçok şeyi aynı zamanlarda aynı şekilde yaşıyorlar. Acaba AVM'lerde dolaşırken her gören garip bir şekilde "İkiz mi bunlar?" diye sorduğundan mıdır nedir minnoşlar da ikiz gibi davranıyor. :)) Komik! Banucumla biz bir anlam veremediğimiz bu ikiz muhabbeti karşısında insanların sorularına şaşırıyoruz. İki farklı bebek arabası ve iki anneyle nasıl böyle düşünebiliyorlar? E biz n'oluyoruz bu durumda?
Dün 6. ay aşılarımızı olduk, nazar değmesin aman yine ateş olmadı. Bu ithal aşılar ateş de yapmıyormuş. Rutin kontrolümüzde de her şey normal. Artık biz ne yersek mini minnoşum da onun tuzsuzundan yiyebilirmiş. Cuppiiii! Dün akşam kabak çorbasını bayıla bayıla içti, hem öncesinde emmesine ve çorbanın çok süper olmamasına rağmen nasıl beğendi hayret doğrusu!
Bu sabah da Pınar Beyaz ve yılların bebe bisküvisi Eti Cici Bebeyi ıhlamurda ezerek verdik, onlara da bayıldı. Sanırım yeme konusunda bir sıkıntımız yok, şimdilik! Umarım böyle devam eder.

8 Ekim 2010 Cuma

KIŞ DEYİNCE AKLIMA GELENLER...


cizmeli.wordpress.com (keşke benim de bilgisayar ortamında böyle çizim yeteneğim olsa!)

Kış deyince aklıma:

Soğuk,
Soğukta insanın içini ısıtan sıcacık bir içecek,
Dışarıdan eve gelince yeri doldurulamayan sıcacık bir çorba, hele de lezzetli bir tarhana, mmmmm! (Çocukken yapılış aşamasında ekşi ekşi kokusu iğrenç gelirdi.)
Kat kat giyinmek zorunda kalmak,
Buzda kayma tehlikesi,
Bülocuğumun sayesinde Kartalkaya'da kayak yapmak,
Mandalina,
Yeni Yıl ve jingılı,
Çamur,
Karanlık, iç karartıcı bir hava,
Bu havada sıcacık battaniye altında uyumak,
Üşümek ... geliyor.

Üşüdükçe minnoşa da kilotlu çorap üstü eşofman altı giydiriyorum. Ayaklarını yemeye başladığı için kısa bir çorap daha giydiriyorum ki yediği zaman ayağındaki kilotlu çorap ıslanmasın. Çünkü o ıslanırsa ayağı da üşür. Bülocum da yalvarıyor "N'olur, çocuğu kat kat giydirip de alıştırma!" diye. Kaloriferler yanana kadar ısı düşük oluyor evde, yoksa ben de çocuklarını kat kat giydirenlere kınayan gözlerle bakıyorum doğrusu. Yaz sıcaklarından hele de emzirdiğim için çok bunalmış, kışı hiç bu kadar hasretle beklememiştim, diyordum ama şimdi kış başlamadan bitsin istiyorum. Keşke mevsim hep bahar olsa, hep mayıs haziran sıcakları olsa! Ama kış da gelip bitecek, yine bahar gelecek, minnoş ilk yaşını dolduracak! Heyyooo! Cuppiii! :) Zamanın çok çabuk geçmesini işte bu yüzden de istiyorum. Biz istesek de istemesek de zaman zaten hızla akıp gidiyor, ömürden gidiyor aslında. Minnoşumun yaş gününün ardından ben de yolu yarılıyor olacağım! Aman Allahım! Neyse bu "Aman Allahım" durumlarını o zaman yazarım.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Minnoşun yeni mamaları!

Minnoş bugünlerde Donald Duck'ın sinirlendiği zaman çıkardığı sesleri çıkartıyor. Hoşuna gidiyor, bana bakıp gülüyor sonra.
Birkaç kere üzüm ezip verdim bayıldı, ama çiğnemeyi henüz öğrenemediği için kakasından olduğu gibi çıkıyor minnoşumun. uuuu! Ben de o yüzden demir ilacını verdikten sonra emilimini artırsın diye üzüm suyu veriyorum iki üç çay kaşığı. Bugün de birkaç kaşık yoğurt verdim ona da bayıldı. Dün akşam ablamla mayalamıştık, tutmuş! Çok sevindim. :)) İki hafta sonra düzenli öğünlere başlayacağım. Tabii mama sandalyesinde oturmayı sevmesi de gerekiyor! Bakalım ne yapacağız?

28 Eylül 2010 Salı

Defne ve Kaan'la yine güzel bir gün!

Dün Defnecik ve Kaancık yine gezmelerdeydi. Birbirlerine ağızlarını kocaman açarak bir bakışları vardı ki görülmeye değerdi ama biz çekemedik o anı. Bir sonrakine mutlaka ama...

Kaan uslu uslu durdu, artık kolikten eser yok. :o) Defne ise 10 dakikalık bir kestirme dışında uyumadı. Neyse ki evde yatağında uyuyor. Zaten sadece yatağında uyumayı seviyor. Aman o da büyümüş de yatağını arar olmuş! Çağılcığımın deyimiyle şeker böcek!

Marmelat'ta sabah kahvemizi içtikten sonra minnoşum hamur gibi uyudu, uyumadı, şekerleme yaptı!

Marmelat'ta Türk kahvelerimizi yudumladıktan sonra arı istilası yüzünden keyfimizi noktalamak zorunda kaldık. Oradan dooooğru Gordion'a... Aslında AVM çevresinde oturanların protesto etmek istediği Gordion sanırım pek çok işimizi görüyor. Evet belediyenin AVM'si olduğu için ve o bölgeyi görüntü olarak çirkinleştirdiği için biz de hoşnut değiliz ancak keşke daha uygun bir yerde daha güzel bir AVM olsaydı da orayı değerlendirseydik. Özellikle Osi bu konuda çok hassas, Özgür abi de G-string giyerek çıplak bir halde koşarak orayı protesto etmek istiyordu, sanırım kızlarının geleceği için bunu unutmak zorunda kaldı! :)) hahahaha komik adam!
Neyse Gordion'da ben yine minnoşa çalıştım, ama sonra kendime de Zara'dan bir bluz ve bir ayakkabı almayı başardım. Çocuklu olunca insan kendini unutup hep ona bir şeyler almak istiyor. Artık Defne'ye bir şeyler alırken kendimi kaybediyorum.
Cook Shop'ta keyifle yemeklerimizi yedik, minnoş uyumadı, kucağımda durdu, yemeği de canhıraş yedim. :) Eeee annelik kolay değil!
Sonra bir posta gezdikten, ayacıklarımıza kara sular indikten sonra bir çay molası verdik gene Cook Shop'ta. O da pek keyifliydi.
Velhasıl güzel bir gün geçirdik beraber!

22 Eylül 2010 Çarşamba

Anne ve bebeklerin buluşması!

Pazartesi günü hamilelik döneminde katıldığım yogadaki arkadaşlarla ve bebekleriyle bir araya geldik. Çok keyifli bir gündü. Hepimizin karnındaki bebişler kocamaaann olmuş bir şekilde bir araya geldi. :) İlerleyen yıllarda bu birlikteliklerimiz sürer umarım. Ben sadece 2 aycık gittim ama çok güzel insanlarla tanıştım.
Fotoğraftakiler sol baştan: Efe (Berna'nın büyük oğlu), Berna ve Mert, Çiğdem ve Yiğit, Ben ve fındık kızım Defnecik, Zeynep ve Ada, Gözde ve Kaan, Banu ve Kaan, Ayça ve Ege, Gökhan ve Pınar Hocalar.

Bu arada hocalar gelmez diye düşünmüştük ama sağ olsunlar onlar da katıldılar. :)

Defne ve Ada dışında hepsi erkek bebekti. Defne'yle aynı ayda doğanlar öyle iriydi ki, ister istemez karşılaştırma yaptım. İnsan bilse de bazen kendine hakim olamıyor işte. Kız ve erkek bebeklerin farklı olabileceğini de bebekler arasında karşılaştırma yapmamak gerektiğini de bilmeme rağmen tutamadım kendimi ne yapayım!

Şimdi fark ettim, o gün ne kadar az fotoğraf çekmişiz. Ben makineyi unutmasaydım daha fazla çekerdim. Neyse bir dahaki sefere artık!

21 Eylül 2010 Salı

Ateş Böceğine Kucak Dolusu Sevgiler! :)

Aaaaa! Bu da neymiş acaba?

Aaaa yastık kitaaaapppp!
Taaaa okyanus ötesinden geldi minnoşuma! :)


Öyle mutlu oldum ki anlatamam, dün akşam çocuklar gibi sevindim!
Defnecik de pek sevdi hediyesini; hemen yemeye başladı! :)

19 Eylül 2010 Pazar

Sütüm azalıyor mu korkusu...


...peydahlandı şimdi. Gaz yapıyor diye içmekten vazgeçtiğim still tea'yi içmeye başladım yeniden , sık sık badem yiyorum. Eskiden bademleri yemez hatta kuruyemişten kalan bademleri hiç acımadan çöpe atardım. Hamilelikte bir tatlı geldi badem iyi ki de öyle olmuş. Zaman zaman su içmeyi ihmal ediyorum. Sanırım buna da dikkat etmeliyim. Gerçi süt az olsa huzursuz olur minnoş ama ne bileyim işte.
Bir de forumlara bakayım dedim tekrar neler vardı diye, uzun zamandır bakmamıştım. Çok şaşırdım. Zira kiminin bol süt yapar diye önerdiği maydanozu kimileri nane ve kekikle birlikte anarak bu yeşilliğin sütü azalttığını yazmış. Yeşillikler de süt yapar diye biliyorum. Roka mesela, pek de severim ben. Ama maydanozla ilgili bu çelişkili yorumlar hoşuma gitmedi. Ha biri de maydanozun hamilelikte düşüğe neden olabileceğini yazmış! Herkes farklı farklı konuşuyor. Hiçbir şey bilmeyen, araştırmayan yandı valla!
Ben bol su içmeyi ihmal etmeyeceğime, gaz da yapsa still tea içeceğime, cevizli yaz helvası yiyeceğime, roka, tere vs. tüketeceğime söz veriyorum! :o)

17 Eylül 2010 Cuma

Defne diyor ki: İlk Arkadaşım Kaan! :)

Bugün ilk arkadaşım Kaan'la buluştuk yine. Pek keyif alıyoruz birlikte olmaktan. Umarım mutlu, sağlıklı ve uzuun hayatımız boyunca birbirimizle çok iyi anlaşırız! Kırklarımız karıştı bizim. Biz birbirimizin doğum günlerinde dünyaya geldik! Ben onun ablası oluyorum! kikikikikiki! :o)
Bazı mimiklerimiz ve çıkardığımız sesler çok benziyormuş, annemler konuşurken duydum. Geçen günkü buluşmamızda Kaancık bana çapkın çapkın baktı galiba! :) Biz tatlı annelerimizin karnındayken ben ondan daha kilolu ve gelişmiştim ama şimdi ben ondan daha kısa ve zayıfım. O yüzden annem biraz kafaya takıyor! Ama sorun değil, önemli olan sağlıklı olmamız! Di mi ama? :)



Türk Böbrek Vakfı Tekirdağ Şubesine Yardım


Biliyorum böyle yardım edilecek nice vakıf, insan vs. var ama hepimiz duyduğumuz, bildiğimiz, gördüğümüz bir yerlere yardım eli uzatsak fena mı olur? İlgili kurumla ya da kişilerle hiçbir ilgim yok, Tekirdağlı da değilim. Sadece zaman zaman şuraya yardıma gidelim, şu kuruma bağışta bulunalım, keşke elimizden bir şey gelse gibilerinden laflar ediyoruz. Ediyoruz da bir şeyler yapmak için kılımızı bile kıpırdatmıyoruz. Birilerine yardım edebilmenin huzurunu yaşamak en güzeli olsa gerek. Ben elceğizimle yaptığım kolyeleri kermeste belki satılır da vakfa gelir elde edilir umuduyla, bir de minnoşun neredeyse bir kere giydiği, yıkanıp kenara kaldırılmış hatta hiç kullanılmamış giysilerini birilerinin ihtiyacını karşılar umuduyla göndermek istiyorum. Ben özellikle çocuklara yardım etmek istiyorum. Siz de elinizden gelebilecekleri sakınmayın olur mu?

Aşağıda yardım iletisini aynen aktarıyorum.


Türk Böbrek Vakfı Tekirdağ Şb ne Yardım

Her yıl düzenledikleri kermes,yemek ve hatta turlardan elde ettikleri gelirle diyaliz makinası
almaya çalışan bir grup güzel insanın çabalarına katkımız olsun isterseniz eğer ,
bana yazın lütfen.
Kermeslerinde satabilecekleri eşyalardan,
yemek organizasyonlarında bilet karşılığı çekilişlerinde verebilecekleri hediyeliklerden
ve
tedavisi süren hastaların kullanabileceklerinden hangisini temin edebilirseniz.
En küçük çabanız onlar için çok değerli inanın.

Yardımda bulunan dostların isimleri resmi sitelerinde yayınlanacak.
Etkinliğe katılan,katılmak isteyen,sadece düşünenler için de şimdiden teşekkürler.

(Ankaradan katılmak isteyen arkadaşlarımın gönderilerini üstlenebilirim.
Hem buluşmuş kısacıkda olsa bir zaman dilimini paylaşmış oluruz.Ne dersiniz.?)


Son gönderim tarihi: 30/EYLÜL

Adres:
Türk Böbrek Vakfı Tekirdağ Şb.
Münire Taşkıran
100.Yıl Mah.Yeni Sanayii Karşısı
Tekirdağ
Tel: 0 282 260 03 11
0 533 490 36 56
Fax:0 282 262 93 99

16 Eylül 2010 Perşembe

Dün ilk kez tek başıma küvetinde yıkadım minnoşumu!

Daha önceki tek başıma yıkama maceramı bence çok ucuz atlatmışım diye düşinüyorum. Derin küvette yıkadıktan sonra bebekle kaygan zeminden kalkmayı göze alacak kadar deliyim galiba ya da akılsız her neyse ikisi de aynı şey! Tek başıma bile kalkmakta zorlanıyorum nasıl becermişim hâlâ aklım almıyor, şaşıyorum doğrusu!

BU NEDİR?

15 Eylül 2010 Çarşamba

Emzikli hâller!

Forumlarda okuyorum kimi bebeği emzik almıyor diye dert yanıyor kimi "aman, sakın" diyor. Her kullanımdan sonra temizlersen gayet hijyenik olur; hem parmak emmesi sonra daha büyük sıkıntı yaratıyormuş. Ayrıca 18. aya kadar süren bir oral dönem varmış ki bu dönemde bebeklerin emme refleksi çok gelişmiş durumdaymış, hani bazı anneler "memede uyuyor, beni emzik olarak kullanıyor" diye şikayet eder ya işte bu durumda devreye emzik giriyor. Bu nedenle emzik, bebeği tatmin etme konusunda da gayet başarılı bir gereç. Tüm bunların yanında kaşınan dişler için de birebir. Nazar değmesin minnoş her tür marka emziği alıyor. Ama ben chicco'nun tümüyle kauçuk olan emziğini pek tutmadım, daha doğrusu Defne ağzında çok iyi tutamıyor onu, guccuk guccuk dışarı fırlıyor, minnoş da onu yakalamaya çalışıyor, ama iyi bir damak ve diş kaşıyıcı! :)

Minnoşum 5. ayını doldurdu! Cupppiii!

Defnecik bugün 6. ayına adım attı. Hani deriz ya "Ayyy, en tatlı zamanları!" diye, işte o zamanlardayız şimdi biz. 5. ayını tamamlaması şerefine bugün elma püresine başlayayım dedim, demez olaydım, elma ekşiymiş, sevmedi benim fındık kızım. Hüsran! Ah ben neden kendi iç sesimi dinleyerek kabakla başlamadım oooyyy oy! Yarın hiçbir şey olmamış gibi kabağı denemek istiyorum. umarım sever. Ben de çok elmacı değilim belki de minnoş da sevmez. Ama kabağı sevmeli!

Biraz önce ablamla konuştum da posasıyla verdiğim için garipsemiş, alamamış hep sıvıya alışkın ya oy minnoşum bilemedim beeeen! Yarın suyunu deneyeceğim.

Mama sandalyesinde oturmayı pek sevmiyor! Şimdilik ama!

İkili oyun arkadaşıyla daha uzun süre vakit geçiriyor, oyundan, eğlenceden çok zevk alıyor, ben de onu hamur gibi yoğurup deli deli sesler çıkararak seviyorum; katıla katıla gülüyor canım benim!


İŞTE BANU AVAR'IN REFERANDUM YANITI

İŞTE BANU AVAR'IN REFERANDUM YANITI

13 Eylül 2010 Pazartesi

Bloglaryarisiyor.com!

Ciciiii ciciii aslaan!

Yazmayalı çok olmuş. Minnoşum 5. ayını doldurup 6. ayına doğru hızla ilerlemekte. Nasıl mı?
Koşturmaca oynarken katıla katıla gülerek, A,C,D vitaminini bayıla bayıla içerek, yatağında bir uçtan bir uca sürünerek emekleyerek, daha fazla sessiz harf çıkararak, uyurken poposunu popiş popiş kaldırarak, her bulduğunu ağzına götürerek, tatlı tatlı bakıp da bizi çıldırtarak! :)

Minnoşum odasındaki aslan çıkartmasına "ciciii ciciii aslaaann" yapıyor! Henüz dokunmayı bilmiyorken ben elinden tutup "ciciii cici aslaan" diyerek sevdiriyordum aslanı. şimdi onu yaklaştırdığımda kendi kendine cici yapıyor minnoşum benim! Oyyyy! Tabii sadece ona değil yüzüne doğru yaklaştığımda anneciğine de "ciciiiii" yapıyor benim fındık kızım!


5 Eylül 2010 Pazar

Nehir'in mekanı cennet olsun!

İnsan ne diyeceğini bilemiyor, kuru kuru yutkunuyorum. Çok üzüldüm. Blog dünyasından öğrendim ama hikâyenin kötü sonundan başladım. Küçük, tatlı bir kız çocuğu bu dünyadan uçup gitmiş, nasıl tatlıymış, solmuş canım. İnsanın yüreği elvermiyor bunlara. Niye şuncacık yavrular uçup gidiyor? Çok üzüldüm hem de çok! Hep dua ediyorum Allah hiçbir çocuğu annesiz, babasız bırakmasın, hiçbir çocuk hastalanmasın, acı çekmesin diye! Ah, keşke dualarımız kabul olsa... ne olur kabul olsa?

4 Eylül 2010 Cumartesi

Defneciğim kitap okurken mi desem...

Yoksa yerken mi desem? :) Ne bulsa hoopp ağzına götürüyor dombik kızım benim. Şimdilik kitaptaki kahkaha sesine karşılık veriyor o kadar! :)






3 Eylül 2010 Cuma

Diş mi?

Defneciğimin ön değil ama alt çenede köpek dişleri mi çıkıyor, amanınn! Sanki iki tarafta da beyazlık görür gibi oldum. Umarım sıkıntı vermez minnoşuma!


2 Eylül 2010 Perşembe

Deneyimli Anneler Size Sesleniyorum: Elma mı, kabak mı?

Aslında 6. aydan sonra başlayacaktım ama karar değiştirdim. Erken başlarsam Defneciğin reddetme gibi bir lüksü olamayacak. Çünkü henüz pek farkında değil zira ne versek ağzına götürüyor minnoş; çok komik, çok tatlı! Ben de katı gıdalara geçmeye karar verdim ama kararsızlığımdan başlayamadım. Şimdi deneyimli annelerin görüşlerine ihtiyacım var. Bir kısım doktor, sonradan sebzeyi yemeyebilirler diye bebeklere önce meyve verilmemesi gerektiğini söylüyor. Ama çoğu kişi de önce elmayla başlamıştır herhalde. İşte merak ettiğim nokta önce elmayla başlayanların bebelerinin sonradan sebzeyle münasebetleri ne oldu?

31 Ağustos 2010 Salı

Defnecik tatilde neler yaptı?

Gecikmiş bir yazı, biliyorum ancak yazabildim. Defnecik ilk uçak yolculuğunu yapmak suretiyle babannesinin yazlığına uçtu. Uçakta onu sakinleştirmeye çalışırken, ki hiç huysuzluk yapmadı minnoşum benim, kendimi unuttum ve hiç heyecanlanmadım, Bülo'nun dediğine göre kaptan pilot zart diye kalkış yapmış. :)) Ben o sırada Defneciğimin kulaklarında rahatsızlık olmasın diye onu emziriyordum. Moor sesiyle de kendinden geçip memede uyudu minnoş. Gayet rahat bir yolculuk oldu, sadece inişte emzik verelim dedik ama o pek etkili olmadı birazcık ağladı, o kadar da olur.

Dikili çook sıcak ve nemliydi. Deniz bile hamam suyu gibiydi. Minnoşu kol altına kadar suya soktuk, sanki banyodaki gibiydi, sadece su soğuksa derin derin nefes aldı onun dışında gayet sakindi piticik. Little Swimmers'ını giydirdik birkaç kez suya soktuk onu.

Aaa bu arada pembe şapkasını 1 gece kaldığımız Kalem Adasındaki Oliviera Resort'ta unuttuk, çok üzüldüm! :(

Bademli yolunda gittiğimiz Fame Beach'ten dönerken tabelalarda görüp burası da neresiymiş acep dediğimiz Oliviera Resort'ta akşam yemeği yedik, günübirlik kalınan otelde bir gece kalmaya karar verdik ve iki gün sonrası için rezervasyon yaptırdık. Kalem Adasına motorlu bir kayıkla geçtik. Çok keyifliydi. Gerçi mesafe 450 metre kadar olduğundan kısa sürdü, ama pek güzeldi.

Böylelikle minnoş kara, demir (Yüksek Hızlı Trenle günübirlik Eskişehir gezisi) ve hava yolundan sonra deniz yoluyla da yolculuk etmiş bulunmakta! :)

Yazlıktayken daha da bir serpildi, farklı sesler çıkarmaya başladı. Bunun dışında pek bir değişiklik olmadı. Zaten yazlıkta da pek bir tatil havasında olmadık. Kalem Adası hariç.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

4. ayı geride bırakalı çok oldu!

Blogu ihmal ettim, farkındayım. Ancak hem zaman bulamadım hem de tatil fotoğraflarını diğer bilgisayardan aktarmadan yazmayayım dedim ama tembellikten onu da ertelerim bir süre. İyisi mi tatil fotolarını sonra ekleyeyim. Minnoş Defnecik büyüdükçe huysuzlaşmaya başladı. Artık hareket edebildiğini de fark ettikçe kucakta kendini atmacalar, anakucağında göbek fırlatmacalar, yerde, yatakta yuvarlanmacalar ve geri dönememeceler bu yüzden sinirden ağlamacalar... :) E be güzel kızım madem sinirlenip ağlayacaksın niye dönmek için can hıraş uğraşırsın! Çocuk işte! Zaten çocuklar değil midir ki uykuş gelmişken, uyumak varken zır zır ağlarlar. Şeker böcükler yaa!

Minnoş Defneciğim uykusu varken meme emmeyi de reddediyor ve sinirsel hareketlere başlıyor, tabii ben de süt mü azaldı, neden emmiyor tribine başlıyorum; kısır döngü durumundayız.

5. ayımızı sürerken yüz üstü uyumayı ve kendi kendine dönmeyi de öğrendi.

Daha farklı sesler çıkarıyor, artık sessiz harfleri daha fazla kullanıyor; gülücükler, kıkırdamalar, oyundan anlamalar... Zaman geçtikçe birlikte daha keyifli ve dolu dolu vakit geçiriyoruz.

Deviti bıraktık şimdi A, C, D vitamininin tadına doyamıyor. Demiri çok keyifle almıyor ama itiraz da etmiyor, maşallah! Demir fenol çok kötü kokuyor, kakanın rengini kahverengiye döndürüyor, lekesi fena oluyor.
Doktorumuz ek gıdaya başlamamızı önerdi, hatta neler yedirebileceğimizi ilk üç haftaya göre verdi ama biz 6. aydan sonra başlayalım dedik, umarım doğru dedik! Sütüm artsın diye yaz helvası yiyorum, tahin bol süt yapsın diye. Hâlâ 58 kiloyum veya küsurlu. Spora bir iki kere gittim ama henüz bir düzene oturtamadım, Meloş'a (babannee) bırakabilirsem düzenli gideceğim, zira yumoş yumoş bir göbekle dolaşmak istemiyorum.

27 Temmuz 2010 Salı

Küçük bebeklere su versek de mi ferahlatsak, su vermesek de mi nasıl ferahlatsak!

Nurturia'da gezinirken okuduğum yorumlardan birinde üyelerden birinin çocuk doktoru bir arkadaşı bu sene tıp kongrelerinde 0-6 ay arası bebeklerde böbrek taşı vakalarının arttığının, bunun da su verilmemesinden kaynaklanabileceğinin konuşulduğunu söylemiş. Bazı çocuk doktorları su önermeye başlamış.
Eee n'oldu şimdi? Eskiye döndük mü bak! Büyüklerimiz "susamıştır çocuk su ver az" dediklerinde bilmişlik yapıp "Aaa yooo, su verilmemeliymiş bebeklere, doktorlar öyle söylüyor." diyoruz. Bak işte yine ne varsa eskilerde var. Zaten biz nasıl büyüdük allasen! Sanırım annelere kulak vermek gerek. Doktorlar da yeni yeni bilgiler ortaya atıyor. Tabii her konuda değil ama bazı konularda da her söylenene inanmamak gerek diye düşünüyorum.

15 Temmuz 2010 Perşembe

Defneciğim Eskişehir'de...

Ayşecik serisi gibi sürekli gezip tozuyor benim fındık kızım yahuu! Önce İstanbul sonra İzmit, şimdi de Eskişehir'i fethettik minnoşumla. YHT ile gittik geldik pazar günü Osi'lerle. Özellikle "çibörek" yemek için gittiğimiz kentte ne faytona bindik ne gondola bindik! :)P Oturduğumuz hiçbir cafe-restaurantı beğenmedik, yediklerimizden memnun kalmadık! :( Porsuk kenarında keyifle oturmadık! Yani planladığımız hiçbir şeyi yapmadık. Valla Defne yüzünden değil, minnoş kızım hiç sıkıntı çıkarmadı yine bize maşallah ama biz kendi uyuzluğumuzdan başarısız bir gezi tecrübesi yaşadık.

Bir şeyler içmek için öğlen sıcağında soluklanmak için "Odun Pazarı"nda oturduğumuz minik bir çay evinde fındık kızımla koklaştık durduk.

"Biz 'çibörek' yemeye geldik nerede yenir acep?" deyince çayevindeki bayanın önerdiği Kırım Tatar Derneğinde çibörek yemeye gittik. Hepimiz birer porsiyon istedik, herkese beşer adet çibörek gelince nasıl bitiririz derdine düştük ve tabakları bir anda görev edinmiş gibi boşalttık valla! :)))
A bu arada biz yok çibörekçi yok porsuk morsuk diye bir esnafa sorularımızı yönelttiğimizde adam açık ve net olarak "ne var ki burada, niye geldiniz!" demesin mi!

Defnecik güzellik uykusundan uyandığı ve onu beslemekte geciktiğim için bu yazıyı burada noktalıyorum.

Defnecik 3 Aylık Olduuu!

Minnoşum 3 ayını geride bıraktı çok şükür. Zaman hızla akıp giderken benim fındık kızım da günden güne fark edilir bir şekilde büyüyor, gelişiyor şükür. Artık tepkileri, gülüşleri daha bir belirgin, daha bir anlamlı. Blog dünyasındaki anneler "Kısa kısa..." başlığıyla not düşüyorlar bebekleri hakkında; e biz de geri kalmayalım diii mi ama! :)
Benim fındık kızım memeyi gördüğü anda anlıyor ve yüzünde güller açıyor, hüp diye yakalayıveriyor, arada emerken gülüyor keyif aldığını belli edercesine. En çok da altı açılınca seviniyor, hatta sevinçten yerinde duramıyor, ayaklarıyla pedal çeviriyor sanki, bıraksak kalkıp gidecek minnoşum. Ha bir de pamuk kızımın yanaklarına ve çenesine yumuşak dokunuşlarla öpücük kondurduğumda bayılıyor ve kibar kibar "agıuuu" diyor ve mest oluyor. Tabii ben ondan daha fazla mest oluyorum bu duruma.


30 Haziran 2010 Çarşamba

kendim ettim kendim buldum!

Gecenin 03.50'sinde süt pompalanır mı? Defnecik 08.30'da yattı, ben zorla emzirmeye çalıştım ama çok az içti. geri yattı. umarım içtiği azıcık süt kan şekerinin düşmesini engeller. Şişlikten dayanamadım söylene söylene işe koyuldum. önceden yapsana şu işi! Kendim ettim kendim buldum!

29 Haziran 2010 Salı

Emziren annelere duyurulur!

Humana Still Tea annede gaz yapıyormuş! Emziren annelere süt yapsın diye günde 4 bardağa kadar içebilecekleri söylenen still tea'nin yan etkisi nahoş sonuçlar doğuruyormuş! Özellikle eski tarz önerilerle bazen bıktıran büyüklere sürekli ve ısrarla dediğim gibi süt yapan başlıca besin kaynağı su! Evet sadece su! Zaten özellikle doğumdan sonra idrar yolları enfeksiyonlarına da yakalanmamak için bol bol su tüketmek gerekiyor. Evet Still tea lezzetli bir çay, evet süt artırıcı etkisi var ama yan etkisi rahatsızlık verici olabiliyor. Emziren annelere duyurulur!

24 Haziran 2010 Perşembe

Defnecik neler yapıyor?

Defneciğim ellerini tanıyor!

Ara ara kendime hatırlatmalar yapmak iyi olacak. İnsan zamanla pek çok şeyi unutuyor. Ben ilaç, hastalık, giysi, pompalanan sütle ilgili vs. pek çok soru soruyorum çocuğu olanlara; emin olunamayan yanıtlar alıyorum. Ne zaman ilkleri yaşadığımızı da unutuyoruz çok özel olsa da. Bu hafta Defneciğim çok daha anlamlı gülüyor ve bakıyor, algıları çok daha gelişmiş seviyede. Uyku düzenine gelince pek düzenli değil henüz sanırım. Ancak az uyuyor denemez. Geceleri 2 kere emmek için mıkmıklanıyor, elini emiyor da ben öyle kalkıyorum, ağlatmadan minnoşumu hemen koşup odasına emziriyorum. Uykuları henüz düzenli değil dedim ama birkaç haftadır sabahları 5-6 sularında uyanıyor. Akşamları kâh 9.30'ta gâh 12.00'ye doğru uyuyor. Gündüzleri iyi uyuyor sayılır, sadece bazı günler farklı saatlerde az az şekerleme yaparcasına uyuyor. Bir yerlere gittiğimizde nazar değmesin fındık kızıma, çoğunlukla uyuyor. Dün kullanmak üzere sağdığım sütümü biberonla fındık kızıma vermeyi denedim ve yaşasın içebildi ilk defa biberondan hem de ne hızla, afiyetle... Sonra da yetmedi 60 ml'lik süt; anneciğinden de emdi. Ohh, yarasın benim tontişime! Lop lop et olsun, top top yağ olsun!

Aaaa nasıl unuttum yahu! Dün aşkımla evlilik yıldönümümüzü birbirimizi ilk gördüğümüz yerde Pizza House'ta kutladık. Defneciğimizle güzel bir akşam yemeği yedik. Hava epey serindi, bacacıklarım dondu ama çaktırmadım tabii. :)) 3 yılı geride bıraktık, nice yıllara aşkımla, minnoş kızımla, tüm sevdiklerimizle ...

18 Haziran 2010 Cuma

3. ayımızı sürüyoruz!

Zaman su gibi akıp geçmeye devam ediyor. Nasıl büyüteceğiz, bakabilecek miyiz, şu bir ay ne zaman geçecek, yok kırkıydı derken 2 ayını tamamladı Defneciğim. Tabii daha neler deneyimleyeceğiz. Ateşini düşürmeye çalışırken kimbilir nasıl elim ayağıma dolaşacak ama aslan kocacığımın çoğu zaman beni delirten sakinliğiyle onu da atlatacağız umarım.

Şimdilik can sıkıcı olarak sadece aşı deneyimimiz oldu. Sanırım onu da atlattık Allahıma bin şükürler olsunn!

Benim pamuk şeker kızım, çarşamba günü önce sağlık ocağında lokum gibi tatlı, yumuşacık sol kolundan verem aşısını oldu, sağ bacağından karma aşısını, sol bacağından da pnömokok aşısını oldu. Az ağladı benim akıllı uslu kızım, hemen kucağıma aldım, kokumu alınca sustu minnoşum benim. Biliyordum kendimi tutamayıp onunla ağlayacağımı ama minnoşum koynuma gelince susuverdi hemencik, ben de böğürmekten kurtuldum. Zaman geçtikçe anneliğin bu gibi durumlarda gerçekten de çok sihirli bir olgu olduğunu yaşayarak anlıyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor. Doktorun da dediği gibi bu aydan itibaren artık onun sadece bakımını üstlenen ebeveynleri değil de tatlı annecik ve babacığıyız. :) Babacık 1 hafta Bakü'de. Nasıl özler şimdi pamuk şeker kızını.

Çarşamba günü Kaan arkadaşıyla yeşilliklerde buluşup gezdi benim fındık kızım. Çok usluydu ikisi de taa ki arabalara yaklaşıncaya dek. Ama o ana kadar minnoşum emzik bile almadan, mızırdamadan uyudu mışıl mışıl.

Sabah gezintilerini çok seviyoruz. Sabahları 8-9 sularında yeşillikler içinde, kuş cıvıltıları eşliğinde geziyoruz minik kızımla. Açık havanın ve bebek arabasının tıngır mıngırıyla güzel güzel uyuyor sabah ve öğle uykularını. Aman nazar değmesin , maşallah!






10 Haziran 2010 Perşembe

Defneciğim de Norah Jones Hayranı!

Evet kesinlikle anne karnında dinlediği müzikleri zevkle dinliyor bebekler ve de huzurlu oluyor. Ama bunlar annenin de gerçekten severek dinlediği müzikler olmalı. Yani zoraki dinlenen müzikler, sırf ruh dünyası zenginleşsin diye dinlenen klasik müzikler değil. Ha ben klasik müzikleri severek de dinliyorum ama sanki hamileyken özellikle son haftalarda dinlememin nedeni bebişin ruh dünyasının gelişmesi içindi. Dikkati çekerim ki anne karnındaki bebeğe müzik dinletilmesi zeka gelişiminde değil ruh dünyasının gelişiminde etkili olmaktadır. Araştırmalar da bu yönde sonuçlanmış. Bugün mutfakta can hıraş işlerimi halletmeye çalışırken Defneciğime Norah Jones'dan parçalar dinlettim yaklaşık 20 dakika sakin sakin durdu. Çok hoşuma gitti. O da seviyor! Yaşasın!

3 Haziran 2010 Perşembe

Muhitimizde ilk gezintimizi alnımızın akıyla gerçekleştirdik!!

Bugün fındık kızımla muhitimizde ilk gezimizi yapmış bulunmaktayız. "Arabasıyla tek başıma becerebilir miyim; emzirmek, altını değiştirmek nasıl olacak bu işler?" derken güneş, yeşillik, çiçekler, böcü börtü arasında keyifli bir gün geçirdik. Yogadan Banu ve oğluşu Kaan'la buluştuk, Marmelat'ta oturduk, sonra da bizim site içinde yürüyüş yaptık, banklarda koca koca karıncalar fink attığı için ayaküstü (tam anlamıyla öyle oldu) bebişleri emzirdik, gazlarını çıkardık, altlarını değiştirdik. Hiç zor olmadı, çünkü tatlı fındık kızım beni hiç yormadı, üzmedi, mışıl mışıl uyudu. Kem gözlere şişşş! :)P

Bu arada bazı forumlarda kimileri emzirme önlüğünün kullanışsız olduğunu söylese de ben çok faydasını görüyorum.

Bir de açık havada yeşil battaniye kullanmak pek iyi olmadı; çünkü şapşal sinekler yeşilliğe konduklarını sandılar!



1 Haziran 2010 Salı

Defneciğim İstanbul'da!

Cumartesi sabahı 7.30 sularında yola çıktık ve minnoşum yol boyunca hep uyudu. Bizi hiç yormadı, bunaltmadı. Sadece altını değiştirirken uyanıktı o kadar. İstanbul'a gidince de cumartesi ve pazar gün ve geceleri yine uyudu. Deniz havası yaradı kızıma. Ama dönüş zamanı diye mi hissetti nedir, pazartesi günü pek uyumadı, epey gecikmeli yola çıktık ve yolda da zor uyudu. Ama benim fındık kızım pek tatlı ve de usluydu tüm gezimiz boyunca.

İstanbul'un nemli , bunaltıcı sıcağında minnoş kızımın kafası çok terledi, özellikle emerken dudaklarının üstü gözlerinin altı boncuk boncuk ter oldu. Ankara'nın havası gibisi yok valla, nemden uzak! Oh!

Bu arada Ömürcüm bizi çok güzel konuk etti, kendisine buradan da teşekkürlerimi iletiyorum. Defneciğim de hiç yabancılık çekmeden mışıl mışıl uyudu. Ayrıca ilk defa gittiğim Moda'yı da pek sevdim. Balkonlardaki rengarenk çiçekler, yemyeşil ağaçların gölgelediği cıvıl cıvıl sokaklar insana huzur veriyor. Ama yine de Ankaraaa Ankaraaa güzell Ankaraaaa!

28 Mayıs 2010 Cuma

Zaman elimizden su gibi akıp gidiyor!

Benim tatlı kızım büyüdü de annesini öper oldu, aaauuular yapar oldu, altı açılınca kapanmasın ister oldu, altıncı haftasını tamamlarken çok emmek ister oldu, 43. günü itibariyle 4200 gr. oldu, kendi kendine konuşup güler oldu. Zaman ne kadar çabuk geçer oldu! Ne zaman doğdu da ne zaman büyür oldu? :)) Bazen zamanı düşüncemizde daha da hızlı ilerletip kreşe gittiği, okula başladığı, âşık olduğu, üniversiteye gittiği, evlendiği ve çocuk sahibi olduğunu hayal ediyoruz da bir bakıyoruz ömür geçip gitmiş! Çok çabuk büyüsün de o günleri görelim istiyoruz, istiyoruz da zamanı geri getiremeyeceğimizi de biliyoruz doğrusu. Allah hepimize sağlıklı uzun ömürler versin!

Ben bu yazıyı yazmaya başlarken aslında dündü, "yarın aslında dündü" diye de bir film mi vardı?

İşte su gibi akıp geçen zamanda fındık kızım da kocamaaann oldu!




27 Mayıs 2010 Perşembe

http://nukleer.greenpeace.org baglantisindaki Nükleerle yaşamaya hazır mısın? konusuna bakin

çıkış yapmak Nükleerle yaşamaya hazır mısın?

bebek bakımıyla ilgili takip ettiğim siteler

Banucum, bebek bakımıyla ilgili takip ettiğim siteler işte bunlar.

http://www.nurturia.com.tr (Kendi profilini, sitedeki hazır tasarımlarla oluşturabiliyorsun.)

http://www.anneysen.com/ (Kendi profilini, sitedeki hazır tasarımlarla oluşturabiliyorsun.)


alışveriş için; http://www.e-bebek.com/


25 Mayıs 2010 Salı

NİHAYET MEZARIM KAPANDI!

Kırkımız çıktıı! Cuppiii!

Halk arasında yaygın bir tabir varmış: "Lohusanın mezarı kırk gün açık kalır!" DA DAAAANNN!

Ne korkunç değil mi? Neyse ki atlattık! Oh!

Bugün babaannesi Defneciğin kırk banyosunu yaptırdı. Âdettendir diye bir süzgece 40 boncuklu tesbih, bebişin tarağı (ama 40'tan fazlaydı dişleri :( ), benim alyansımı koyduk üzerinden boşalttığımız suyla da önce fındık kızımı yıkadık sonra da ben yıkandım. Bana kalan su epey soğumuştu, son su diye ardından sıcak suyla da tekrar duş alamadım yahu!

Artık bundan sonra fındık kızımla gezer tozarız vallaaa!

Bu arada şu an gökyüzü acayip bir renge büründü. Amanın! Babacık da maça gitti! Uyyyyy! Gümbür baba gümbürdemese bari! Yoksa benim fındık kızım uyanır korkup da!

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Hastane çantasıyla ve bebek gereçleriyle ilgili gecikmiş önerilerim!

Hastaneye giderken götürülecekler listesiyle ilgili söylemek istediğim birkaç şey var:

Öncelikle pek çok şeyin çok gereksiz olduğunu ve boşuna çantada kalabalık yarattığına değinip her zaman için kişisel deneyimin esas olduğunun altını çizmek istiyorum. Eski listeyle birlikte vermek istiyorum.

3 adet gecelik (Biri Meloş'la Dagi'den aldığımız pelerinvari sabahlığı olan çok şık ama mavi tonlarında, diğeri Magic Form'un bolerolu emzirme geceliği pek güzel ve de pembe :) , bir tane de yine önden düğmeli bir gecelik) Evet görüyorum ki biraz abartmışım!

Hiç de abartmamışım.Fazla mı olur diyerek çıkartmayı bile düşündüğüm gecelikler kesinlikle fazla değil, hatta azdı. Çünkü özellikle geceleri bunalıp, su gibi terleyip gecelik değiştirdim. Nisanın 11'inde böyleyse ağustosta doğum yapacakların vay hâline...

İki adet dize kadar kalın pofidik çorap. Doğum sonrasında bir titreme geliyormuş zangır zangır, ondan kelli dize kadar alayım demiştim.

Evet, zangırdama oluyor ama ameliyathanede, hem de nasıl! Bir de normal diye gidip sezaryen olunca daha da fazla oluyor sanırım! :( Ama iki çorap fazla.

Bir adet rahat yumuşak terlik. Hastanede giymek üzere yeni aldığım terlikleri koydum.

Çok sıcaklarda parmak arası havlu terlikler de olabilir. Sadece bir öneri.

2 adet emzirme sütyeni.

Emzirme sütyenleri kesinlikle balensiz olmalı; hatta emzirme atleti çok daha kullanışlı, sonrasında da.

Göğüs pedleri ve göğüs kremi hem dergiler ve internetten hem de doktorumun önerisi olan Lansinoh göğüs kremi

Evet kesinlikle!

Yeter miktarda büyük boy ped.

Hastanede gazlı pamuk veriyorlar ama çantada bulunmasında fayda var.

Atlet, kilot, ha bir de kullan-at türde kilotlardan.

Kesinlikle kullan-at çamaşırları rahat değil! Hiç önermem!

Ayna, parfüm, hem saç hem duş için johnson bebe şampuanını tercih ettim, dudak nemlendiricisi, el-yüz kremi, ben kıvırcık saçımı taramadığım için tarak koymadım ama çoğu kişi için gerekebilir.

Yahu insan bunların hiçbirini görmüyor bile! Hem de hiçbirini!

Hastane çıkışında giymek üzere şık bir eşofman takım koydum ama acaba şık bir elbise nasıl olur diye düşünmekteyim, kararsızım hâlâ.

Yaaa, tabi tabi! Gecelik ve sabahlıkla çıktım hastaneden yahu! :)P

AAA Bir de çocuk tacı ama olsun puantiyeli kırmızı bir taç da aldım. Adettendir kırmızı kurdele diye. O da yanılmıyorsam halk dilinde "al basması" olarak bilinen lohusa depresyonundan anneyi uzaklaştırmak için yapılan bir adet.

Evet tacımı taktım elbette!

Makyaj malzemesi gerekli tabii. Onca can çekişmeden sonra berbat görünmek istemiyorum. Hatta gelenler "Ay, ne kadar güzelsin, ah işte annelik şimdiden nasıl da güzelleştirdi..." gibilerinden laflar duymak gönlümü hoş tutar benim.

Dişimi bile fırçalamadım kardeşim diyorum! Kaldı ki ben öyle çok sıkıntı da çekmedim doğumdan sonra.

Gözde'nin önerisi olarak kesinlikle yelpaze. Doğumdan sonraki üşüme ve zangır zangır titremeden sonra hastane ortamında bung (eski dilde sıkıntı) geldiğinde çok gerekli hem de.

Evet gerekli.

Turuncu (koyu renkli olması tercih edilmeliymiş.) banyo havlusu, el-yüz havlusu bulunmasında da fayda var. Gerçi özel hastanede bunların çoğu vardır ama olsun tedbiri elden bırakmamak gerek.

Banyo lifi ve saçı ıslatmaya gerek olmadan sadece vücut banyosu için saç bonesi de çok gerekli olabilir.

E, sezaryen olunca bunlar da sadece yük oldu ne yazık ki!

Doğuma kadar geçen süre düşündüğümüz ya da istediğimizden daha uzun sürebilir düşüncesiyle rahatlamak amacıyla müzik veya film cd, dvd'leri, kitap, dergi vs.

Amaan, ben dergi yerine NST'ye baktım hep! Bir de sancılar pik yapınca bilinçsizce odanın camına! O da neyse! Bung gelmiş bana cidden!

Fotoğraf makinesi ve kamera gibi alet edevat eş tarafından da heyecandan unutulmamak suretiyle getirilebilir. Çantada yüke gerek yok. Hatta bir üstte saydıklarım da buna dahil olabilir.

Bülentçim bol bol fotoğraf çekti ve videoya aldı, canım benim!

Bebeğimin İhtiyaçları

2-3 tane kısa kollu body

Bana deneyimli anneler uzun kollu body'ye gerek yok dediler ama bir iki haftadır çok ihtiyaç duydum , hatta gidip aldık şu mevsimde.

2-3 tane tulum

2 tane çorap

5-6 tane ağız mendili

2 tane ayaklı pijama altı

2 tane şapka ve eldiven

2 takım kıyafet (zıbın takımı, patiği, başlığı vs.)

En miniklerinden 1 tane yelek

2 tane battaniye (biri penye, diğeri de çıkışta sarıp sarmalamak için şu çok yumuşak polyester battaniyelerden)

1 paket yeni doğan bebek bezi

Ana kucağı

1-2 tane havlu

2 tane önlük

Her olasılığa karşı minik bir biberon ve yeni doğan için yalancı emzik (ben avent biberonu seçtim ve chicco'nun physio yalancı emziğini)

Bizimkisi yalancı emzik almadı.

Göbek filesi de gerekliymiş.

Hemşireler gerek yok dedi, o da heba oldu.

Saç Fırçası Bu tür zamazingolar sonrası için gerekli, hastane için değil yahu!

Kirli çamaşır torbası

Hastaneye sorun deseler de ben kendi yıkayıp ütülediğim çarşaf ve üzerine nevresimi koydum.

Genel olarak bebek için de yazılanların çoğu hastaneye giderken götürmek üzere gereksiz; sonrası içinse "Gerek yok bu kadar body, tulum vs'ye" diyenleri de dinlememek gerek, çok çiş, kaka yapıp kusunca bunlar da az geliyor. Ben sonradan lohusa hâlimle koştura koştura bir sürü yenidoğan body'si, tulumu aldım.